[…] bugünkü Hristiyanlık sisteminin oluşmasının temeli oluyor. Bu kararlara baktığımız zaman, bu kararlardaki temel prensipler ve ele alınan bilgilerin kendi içinde çeliştiğini görüyoruz. Ne hikmetse bu çelişkilerin farkına varamamışlar veyahutta varmak istememişler; bu kaotik baz üzerine bir takım dengeler kurulmaya çalışılarak bu dengeler Hristiyanlık adına devam ediyor.
Peki gönül sahipleri objektif olarak bunlara bakmaya başladığı zaman, bu çelişkileri idrak ettiğimizde fayda ne olur?
Bugün en azından Batı’da bir İslam fobisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu fobi mesnetsiz bazı anlayışlardan kaynaklanıyor. İşte bunları biraz analiz etmeye başlayıp da İslam’ın derinliğindeki yüksek değerleri ihtiva eden kavramları ve yaşama şekillerini anlamaya başladığımız zaman, bir birlik düşüncesine götürücü bütün malzemenin zaten İslam’da olduğunu ve bozulmamış olan Hristiyanlık ve Yahudilik’te de bunların olduğunu görüyoruz.
İşte burada tevhide geçme şansımız var. Bu şansı anlamak için de Kuran-ı Kerim’e baktığımız zaman, birçok yerde cenab-ı Allah barıştan bahsediyor. İnananlar, barış için çalışanlar diyor. Onlara çok büyük mükafatlar ve çok büyük güzellikler verdiğini söylüyor cenab-ı Allah.
“Peki barış nedir?” dediğimizde, barış, haliyle kavganın karşıtıdır. Münakaşanın, didişmenin karşıtıdır. Didişme ve münakaşa da, veyahutta suçlama tarzına girecek olan bütün anlayış ve davranışlar da muhakkak ki accusation adı verilen, suçlamaların içinde, bir enaniyet, tasavvufi tabirle, bir benlik, bencillik, ben bilirim, ben yaparım gibi bazı davranış ve düşünceler olduğunu görüyoruz. Bunları bir tarafa bıraktığımız zaman, bizim ihtiyacımız olan şey biraz alçakgönüllü olmak ve barışı sağlayacak imkanları objektiflik ve bu alçakgönüllülük içinde oluşturabilmeye doğru gitme şansını aramak olmalıdır.
İşte, öncelikle konsüllerdeki yanlışlıkların bilinebilen şekillerini yetkili kişilerden öğrenmekle işe başlıyoruz. Nedir bu konsüller, neler yapılmış, neler tenkit ediliyor?
Ben yalnız bir örnek vereyim: Bu konsüllerde ihmal edilen en önemli konulardan bir tanesi Aziz Barnabas’ın şahsiyeti ve onun yazdığı İncil. Dendiğine göre Hz. İsa’dan Aziz Barnabas İncil’i doğrudan doğruya almış. Diğer bütün inciller, çok zaman sonra hikaye tarzında toplanmış. Fakat St. Paul bu olayı örtmüş ve Aziz Barnabas’a yaşama hakkı vermemeye çalışmış.
Aziz Barnabas’tan bahsetmemizin bir önemli sebebi, bugünkü Hristiyanlık’ın dayandığı temel akideler Aziz Barnabas’ın incilinde yok. Oradaki akideler çok farklı. Şöyle ki, orada Hz. İsa birkaç yerde söylüyor: “Kim bana Allah’ın oğlu derse en büyük lanet üzerine olsun.” Hz. Peygamber’in geleceğini bildiriyor.
Bizim hanım Alman asıllı. Onun bir arkadaşı var Alman kendisi. Bir toplantıda beraber olduk ve birbirlerini tanıdılar. Meğer okul arkadaşıymışlar. Sonra münasebetler devam etti. Bir gün bizi evlerine davet ettiler. Yol üstünde giderken.
Bu hanımın kocası, Almanya’da sözü geçen çok önemli bir teolog; resmi protokollere davet edilen, ön saflarda olan bir kişi. Efendim, evlerinde kaldık.
Sohbet, sohbet, teoloji derken bu Barnabas konusu açıldı. Barnabas hakkında hiç bir şey bilmediğini gördüm. Teolog, otorite. Hiç bir şey bilmiyor. Sonra gitti bilgisayarını açtı, baktı, baktı, özür diledi. Ama iş işten geçti.
[Bu kişi] ders verirken ne oluyor? Barnabas bilgisinden yoksun olarak ders veriyor. Tek taraflı ders veriyor. Bunları gördük. Bunda tabi art niyet olabilir, olmayabilir. Bu bir akıştır, tarihin bir akışıdır. Belki önümüzdeki zaman boyutunda bunlar daha iyi anlaşılacaktır. Daha iyi anlaşıldıkça, bu dirseklerle vurma yerine kalple selamlar oluşur ve bu farklı görüşler tevhidde buluşur diye bir görüşle biz bunu başlattık.
Ben böyle bir girizgah yaptım. Şimdi esas bilgileri [uzmanından] almak üzere sözü kendisine bırakalım. Sonra yavaş yavaş yine bazı soru-cevap tarafları olabilir.